24 Şubat 2012 Cuma

Midnight In Paris


Vizyondayken izleyemediğim Woody Allen filmi.Parisli,sanatlı,sihirli bir film.Çok şeker

20 Şubat 2012 Pazartesi

Ah be Dali...



Dali'yle ilk tanışmam küçükken kabalcıda bu tablosunu görmemle olmuştu.Deliliğinden ya da dahiliğinden olsa gerek,resimleri bana birçok insana olduğu gibi hep sıradışı gelmiştir.Tophane'deki sergiye gittikten sonra biraz daha merak ettim sanırım yaşamını.Ve wikipedia'da politik görüş kısmını gördüğümde şaşırdım ve kızdım Dali'ye.Neden mi?
"

Salvador Dalí'nin sanatçı olarak varoluşunda politika çok önemli bir yer almıştır. Sürrealizmin kurucusu troçkist André Breton yanlısı olarak başladığı sanat hayatına, ilerki dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir.

Gençliğinde anarşist- komünist yazıları keskin çıkışları olan derin bir kavrayıştan ziyade okuyucuyu şok etmek üzerine odaklanmıştır. Bu yıllarda Dadacı etki görülür. Dali büyüdükçe troçkist André Breton etkisindeki sürrealist hareketin etkinliğinin artmasıyla sürealist olur.

İspanya iç savaşı başladığında, Dali savaşmaktan ve bir grubun yanında yer almaktan uzak durur. Benzer şekilde, İkinci Dünya Savaşında George Orwell, Dali'yi "Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmakla" eleştirmiştir. Yıllar sonra o dönemini Dali "Avrupa savaşı yaklaştığında tek düşündüğünün tehlike daha da yaklaştığında tıkılabileceği fırını güzel bir yer bulabilmek" olduğunu belirtmiştir. II. Dünya savaşı sonrasında Katalonya'ya geri döndüğünde, Franko rejimi ile yakınlaşmıştır. Bazı sözleri Franko rejimine destek vermiş, Franko'yu İspanyayı yokedici güçlerden temizlediği için teşekkür etmiştir. Bu dönemde Katolik inanca dönmüştür. Ayrıca Franko'yu çıkardığı idam hükümleri için tebrik etmiştir. Ayrıca kişisel olarak da Franko ile tanışmış ve Franko'nun ninesini resmetmiştir. Franko'ya karşı hislerinin samimi mi yalancı mı olduğunu belirlemek imkânsızdır. "

Belirlemek imkansızdır demiş ama yalancı olsa bile ilginç,tarihteki en büyük faşistlerden biri olan Franko'ya bu denli yakınlık...Eğer bu yazılanlar doğruysa tabii.

14 Şubat 2012 Salı

Taa taaamm




İşte elcağızlarımla yaptığım yavrularım,ama hepsini canice yiyeceğimm=)

12 Şubat 2012 Pazar

the help


"Duyguların Rengi" aynıdır aslında bunu inkar eden ırkçı insanlara rağmen.1960larda Amerika'nın Missisipi eyaletinde yaşayan siyahi insanlara yönelik,klu klux klan tarafından yapılan ve bazı vatandaşların da desteklediği ırkçılık,kadınların ortak sorunları gibi konuların anlatıldığı dramın içine bir tutam neşe katılmış güzide film.Özellikle filmdeki kadınların hizmetçilerine iyi davranmayıp,Afrika'daki çocuklara yaptıkları sözde yardım sahnelerinin konulması ne kadar ironik,çelişkili.Alın size bir 60'lar Amerika'sı.O zamanlarda orada bulunmuş bir tanıdığımın anlattığına göre otobüslerde bile siyahi insanların beyazlardan ya farklı otobüslerde ya da en arkada belli yerlerde oturtulduğunu söylemişti.Kölelik belki çok eskide kalmış gibi görünüyor olabilir ama bu sadece görünen yüzü.Artık köle olmayan var mı?Yarın sevgililer günü;tek taş reklamları günlerdir dönüyor.Kölelik demişken O taşı çıkarmak için,saatlerce çalışan yüzlerce köle ve dünyanın başka yerinde binlercesi.Herkes çalışıp kazanıyor parasını diyorsanız,bir daha düşünün.İçinizde fark edemediğiniz bir köle var,herkeste olduğu gibi.

8 Şubat 2012 Çarşamba

isteyene amsterdam yazısı


Saat olmuş gecenin 3ü ve ben keçeden çilek cüzdanımı yaptıktan sonra sıkıntıdan ne yapacağımı bilemeyip geldim yazayım dedim.Konumuz:Amsterdam.Gittim,gördüm,yendim.Amsterdam'ı yendim İstanbul'la,evet.Şehir güzel,şehir nezih ama şehir çok sakin be olum.Ya şimdi dikkatini bu mu çekti diyeceksin ama umumi tuvalet yok.Neyse çok iğrenç bir konuya girdim,hemen çıkayım.Mağazalarını görünce anladım ki hepimiz birer kazız.Yolunmalık.Tamam bazı şeyler pahalıydı ama genel olarak burada o fiyata bulamayacağın bir sürü güzel şey vardı.Sadece Van Gogh müzesine gidebilmiş olmama rağmen,anladım ki bir müzeler şehri.Kahvaltılık olarak da bizim ballı,reçelli kahvaltımızı bekleme tabii.Sandviç,kek filan.Ulaşım bana pahalı geldi.Mesela bir tramvaya biniyorsun,2.70€.Ama şehirden şehire giderken tren fiyatı daha uygun en azından Rotterdam için gidiş-dönüş 15€.Sonra RedLight var tabii.Kırmızı ışıklı vitrinlerde ablalar MAL gibi sergileniyor.Gayet rahat poz veriyorlar filan.Gelelim meşhur kanallarına.Burada da dikkatimi çeken şey kanallardaki evlerinde yaşayan mutlu mesut insanlar.Mutlu mesut insan demişken kasaya gelince merhaba deyip,gülmeyen bir insanoğlu görmedim; suratsız suratsız dolaşırken ben..Bir de burnunuza gelecek bir yanık lastik kokusu kıvamında bir koku olacak.İşte o koku,o kokuymuş.Çiçekçide bile rastladım.Ondan kaynaklanan bir mutluluk olduğunu düşünüyorum insanlardaki mutuluğun,dinginliğin.Vee heineken.Meğer ne güzel biraymış.İşte böyle sakin makin ama gidilip,görülesi.Gönül ister ki böyle bir sürü yeri göreyim,yazayım.Orası hep kısmet işte.Yaa bir de yuvarlak peynirleri var,nasıl unuturum.Benim gibi boğazına düşkün insan.Hediyelik olur yani çeşit çeşit yuvarlak peynirler.Bir ismi var ama unuttum.Cahilim.