17 Ocak 2017 Salı

Passengers






Bu aralar sizin de dikkatinizi çekiyordur uzayla ilgili filmler artmakta ve artmaya devam edecek gibi.İzlediğim bazı programlarda bunun insanları uzay yolculuğuna hazırlamak için yapıldığını söylüyorlar.Uzay yolculuğunu,yakın bir gelecekte gayet normal bir durum olarak düşününce,insan gerçekten bilim-kurgu filminin içindeymiş gibi hissediyor.Bu tip filmlerde de  dünya artık tükenmektedir ve insanlar gittikçe daha kötü oluyorlardır ya.Bazen gerçekten böyle bir filmin içindeymişim gibi hissediyorum.Size de oluyor mu?



Daha önce de yazmıştım uzay,galaksi,uzaylılar,evren gibi konulara bayılıyorum.Rastgele bir kanalda böyle bir konuya denk gelirsem izleyekalıyorum.O yüzden passengers'ı da hemen izleyeyim dedim.Film bir uzay gemisinde geçiyor haliyle:).Yaklaşık 5000 kadar yolcu(passenger) Koloni 2 adlı dünyanın devamının sağlanacağı başka bir gezegene gitmek üzere yol alıyorlar.Derkeeen bir yolcu(Jim) gemide yaşanan sıkıntılardan sonra uyanır.Ve bakın bakalım sonrasında neler oluyor.Film uzay filminden ziyade daha çok romantik bir film gibi bence veya ben daha "uzay uzay" filmleri sevdiğim için öyle gelmiştir,olabilir:)




Filmin diğer uzay filmlerinden bana farklı gelen yanı,dünyada son kalan insanlar değil de,uzayda son kalan insanlar gibi olmaları.Gibi diyorum çünkü diğer yolcular 90 yıl sonra uyanmak üzere uyku halindeler.Yalnız ben filmin fragmanını izlerken uzay gemisinde iki kişi kalmalarını filan başka bir amaca bağlıyordum ama değilmiş;bakalım neymiş,ay kendimi tutamayıp anlatasım var.Film anlatırken hep böyle oluyor.Nereleri anlatıp,nerelerde kesmem gerektiğini bilmek çok zor,umarım oluyordur:)

Oyunculara da kısaca değinmek gerekirse ben Jennifer Lawrance'ı çok beğeniyorum,her rolü hakkıyla yerine getirebiliyor.Chris Patt da başarılı bence.Ayrıca filmde Lawrance'ın canladırdığı karakterin adının Aurora olması çok hoş:)

Hepinize iyi seyirler!!:)



16 Ocak 2017 Pazartesi

İzlemeyi Unuttuğum Filmler Serisi-1- Inferno




Eskiden pazarları parliament sinema gecesi vardı.Bunu hatırlamayanlar muhtemelen minnoş genç arkadaşlar:)Hangi film olduğunun önemi olmadan onu izlemek için türlü bahaneler filan uydururdum ve bize çooook geç bir saat olduğu için çoğu zaman izleyemiyordum.Muhtemelen gece 10-11 gibi filan başlıyordu tam hatırlayamasam da:)Pazar gecesi evde film izlediğimde aklıma bu gelir ara ara.Güzel mutlu umutlu günlerdi be sevgili okuyanlar.Neyse yine günlerden pazar ve ben yine zamanında izlemek isteyip de neden izleyemediğimi hatırlayamadığım bir filmi izledim.Infernoooooo.Nam-ı diğer Cehennem.


Dan Brown kitabından sinemaya uyarlanan film İtalya'da başlayıp,canımız biricik İstanbul'umuza kadar gidiyor.Dan Brown kitaplarını da film uyarlamalarını da şuana kadar sevmişimdir.Bu defa profesörümüz dünyayı bir virüs tehditinden korumaya çalışıyor.Müze gezmeyi,tarihi şeyleri görmeyi sevdiğimden midir nedir bilmiyorum ama hem tarihi,gizemli olayları anlatırken bir yandan da işin içinde polisiye gerilim olması hoşuma gidiyor.Acaba başka hangi kitabı filme uyarlanacak?Tom Hanks'i Profesör Langdon rolünde çok beğeniyorum ama sanki yanında hep Audrey Tautou olmalıymış gibi geliyor.Bu Dan Brown filmleri içinde en yakıştırdığım kişi kendisi,çok tatlış bulduğumdan da öyle düşünüyor olabilirim:)Filmi izlerken Dan Brown'ın tüm kitaplarını okuyup bunu acaba niye okumamışım ki dedim.Tıpkı Grange'in çoğu kitabını okuyup son kitabı Lontano'yu bir türlü okuyamam gibi.Sanırım şu ara yeni veya daha önce okuyamadığım yazarların kitapları daha çok ilgimi çekiyor,öyle bir dönemdeyim.


Filmde o kadar çok Dante geçince ben de yazıyı şöyle sonlandırıyorum.
"segui il tuo corso e lascia dir le genti"
saçmalamaa tabii ki google'dan baktım:)

Herkese iyi haftalar!:)