6 Aralık 2012 Perşembe

Bu şarkıyı çok sevdiğimi söylemiş miydim?

                                                      Hindi Zahra-The Man I love

Aslında şarkı cover bir şarkı.Kim söylüyordu unuttum ama Hindi'cim çok güzel söylüyor.Bi kulak verin

Someday he'll come along, The man I love
And he'll be big and strong, The man I love
And when he comes my way
I'll do my best to make him stay
He'll look at me and smile, I'll understand
Then in a little while, He'll take my hand
And though it seems absurd
I know we both won't say a word
Maybe I shall meet him Sunday,
Maybe Monday, maybe not
Still I'm sure to meet him one day
Maybe Tuesday will be my good news day
He'll build a little home, That's meant for two
From which I'll never roam, Who would, would you
And so all else above
I'm dreaming of the man I love

4 Aralık 2012 Salı

To Rome With Love



Merhabayın.Yine bir film anlatasım geldi.Bugün anlatacağım film başlıktan da gördüğünüz üzere bir Woody Allen filmi olan  "To Rome With Love".

Daha önce "Vicky Christina Barselona"da Barselona'yı,"Midnight in Paris"te Paris'i keyifli ve büyüleyici bir biçimde anlatan usta yönetmen bu filmde de Roma'yı aynı güzellikte anlatıyor.

Karışık ilişkiler,birden fazla insan hikayeleri var filmde ama takip etmek hiç zor değil.Birkaç öyküyü bir curcuna yaratmadan nasıl birleştirebiliyor,bilemiyorum.

Oyuncuları da gayet başarılı buldum.Şüphesiz Woody Allen'ın her filminin ayrı bir tadı var ama bu şehirli filmlerini ayrı bir seviyorum.Bence her seferinde izleyiciyi alıyor ve adeta turist gibi orayı gezdiriyor.Ben bu üç şehirli filmden en çok Midnight in Paris'i sevdim.Sanırım içeriği,konusu en ilginç olanı o.To Rome With Love'ı da beğendim neden bilmem ama bir Midnight in Paris değildi benim için  derrr ve gideriimm=)

19 Kasım 2012 Pazartesi

Tall man


Dünün pazar olması dolayısıyla üstüste iki film izleyebildim.Karanlıktan önce filminden sonra hep duyduğum ve merak ettiğim Tall Man'i izledim.Başlangıçta film korku-gerilim  filmi gibi başlıyor.

Bir kasabada çocuklar günden güne kaybolmaktadır ve çocukların halk arasında efsane olarak yayılan tall-man tarafından kaçırıldığı düşünülmektedir.Kimi kasabalı inanır bu efsaneye,kimisi inanmaz.Tallman'i ben öcü'ye benzettim.Çocukları alıp götürmesi ,herkesin ondan korkması filan bana bunu çağrıştırdı=)

Olayın akışı ise kasabanın hemşiresinin(Jessica Biel) oğlunun kaçırılmasıyla değişir.Filmin bundan sonrası süprizli.Yani film korku-gerilim olmaktan birdeennn dram filmine dönüşüyor.Spoiler olmasın ama sonu mesaj içerikli bitiyor.

Film için benim düşüncem ise eeöööhhh.Yani tamam yön değiştiren bir film ama çok da abartıldığı gibi altıncı histen sonraki en iyi film filan değilmiş.

18 Kasım 2012 Pazar

before night falls(karanlıktan önce)


Madem film izlemeyi seviyorum dedim neden blogumda da paylaşmayayım diye düşündum.İzlediğim tüm filmlerin yorumunu yapacağım bundan böyle,yandınız=)

Bugün tesadüfen aldığım(aldığı ödüllere tav oldum,evet.Bir de oyunculara) Karanlıktan önce filmini izledim.Başrol oyuncusu pek sevgili Javier Bardem.Onu "barselona barselona"dan,"eat,pray and love"dan,"biutiful"dan ve daha birçok filmden tanıyoruz ve seviyoruz değil miiii?hıııı hııı,eveeet.

Bu filmde kendisi kübalı eşcinsel bir yazar olan Reinaldo Arenas'ı canlandırıyor.Film Arenas'ın çocukluğundan ölene kadar yaşadığı zorlukları anlatıyor.Küçük yaşta zorluklarla başlayan hayatı gençliğinde ve sonrasında hapise atılmasıyla,sonunda ülkesini terketmesiyle devam ediyor.Küba devriminin bir diğer yüzünü gösteriyor film.Politik görüşümüz ne olursa olsun belki destekliyoruzdur belki desteklemiyoruzdur ama devrim sırasında -bu da oldu diyen bir film.Aslında film bir biyografi filmi gibi değil.Yani sürükleyici bir film ne yapacağını,hapisten kurtulup kurtalamayacağını,eşcinsel bir yazarın ruh halini,kendi içinde neler yaşadığını  merak ettiriyor.Filmde ayrıca pek pek sevgili Johnny Deep de oynuyor.Süprizli roller onunki.Ayrıca Oliver Martinec ve Sean Penn de var.

Kısacası 2000 yapımı bu bol ödüllü film konusu içinizi açmadıysa bile Javier Bardem'in muhteşem oyunculuğu için izlenir.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Cloud Atlas



Size anlatacakları olan bir film.Yani bazı filmler boş olur ya bu öyle bir film değil.Aslında hepimizin zaman zaman "seni daha önce görmüştüm" veya" bunu bi yerden hatılıyorum" dediği anlar vardır.İşte film de bunu üzerine gitmiş.Aslında hayatımızın tesadüflerle bir şekilde birbirimize bağlı olduğunu anlatıyor geçmişte veya gelecekte bir şekilde,bir yerde...Herşeyin bir anlamı olduğuna inanmanızı sağlayabilir.Kısacası ben çok sevdim ve beğendim derin bir film.Bence zaten Matrix'ten sonra ancak böyle bir film olabilirdi.Ve film bitince hemen kalkıp gitmeyin bence çünkü filmde oyuncular başka zamanlardaki başka karakterleri canlandırıyorlar.Yani her  dönemde varlar ama bazıları o kadar iyi ki anlaşılmıyor.Filmin sonunda oyuncuların canladırdıkları tüm karakterleri görünce şaşırabiliyorsunuz "aaa bu da mı Halle Berry'mişşş!!" gibi=).Yukarıdaki de güzel mi güzel film müziği.Ödül alır bence bu film.O kadar çok övdüm ki beğenmeyip bana sövmenizden korkuyorum=)

27 Ekim 2012 Cumartesi

TEB BNP Paribas İstanbul WTA 2012


Selamlaaarrr.. bloga çok sık yazasım gelmiyor böyle ara ara yazıyorum.Neyse bugünkü yazma nedenim tenis şampiyonasıyla ilgili.Bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere 23 ekimde başlayan ve yarın yani 28ekimde bitecek bir turnuvadan bahsediyorum.İstanbulda bu yıl 2.kez düzenleniyor bir yanlışım yoksa ve seneye son kez İstanbul'da olacak tabii bu demek değil ki bir daha hiç İstanbul'da olmayacak.Elbet olmalıdır,olacaktır.Organizasyonu  başarılı buldum,gerçekten güzel iş çıkarmışlar.İzleyicinin ise o izlediğimiz "grand slam"lerin izleyicisinden hiçbir farkı yok o coşkuyla o saygıyla izliyor herkes maçı.Yarın ise yani 28ekim final günü.Finalde;hiç zevkli olmayan bir mücadeleyii kazanan(Radwanska-Williams)Serena Williams ve çok çekişmeli olmasa da fena değil diyebileceğim bir maçı (Azerenka-Sharapova) kazanan Maria Sharapova mücadele edecek.Başlama saati olarak 14:30 denilse de bu çiftler final maçını başlangıç saati olacaktır büyük ihtimalle.16:00 civarı başlar heralde neyse bakarsınız artık

13 Ekim 2012 Cumartesi

Yasemin Mori - Deli Bando


Mori dinleyelim,dinletelim=) Ceylan Ertem'in albümüyle Yasemin Mori albümü alınmalıdır bence.(Bkz.)

6 Ekim 2012 Cumartesi

sevgili 23 yaş

Geçen sene de 22.yaşıma yazmıştım buradan.Bazıları oldu,bazıları olmadı tabii.Şimdi yine bir doğumgünü klasiği olarak yeni dileklerde bulunacağım.
 23. yaşımın(3 ekimdi) ilk saatlerine savaş haberleriyle girdim maalesef.Nasıl başladıysa öyle mi gider,tersi mi olur bilemiyorum ama ben  yine gülelim,bol bol sohbet edelim,rakı balık yapalım,mutlu olalım istiyorum
Herkesin işi olsun,insanın iş güç sahibi olması çok önemliymiş valla bunu anladım.Veya bir okulu filan olsun gittiği,birşeyi olsun.Bu sene de yapmadığımız bi sürü şey yapalım.Yeni yerler keşfedelim.Olmazlar olsun istiyorum.Aradığımız her neyse onu bulalım.Doğumgünü şarkısı olarak isee Ceylan Ertem'den geliyoor.Bir Tori Amos cover'ı.O gün ordaydım ve canlı canlı dinledim bir harikaa.Canlı dinlemek daha da güzeldi.

1 Ekim 2012 Pazartesi

filmekimi2012(Dikkat dikkat bu bir kopyala yapıştır yazısıdır)


Bazı sebeplerden ötürü gidemesem de,içim içimi yese de;siz gidin diye yazayım dedim.Bazı sitelerde ilk 10 yapmışlar.Ben de kendimce ilk 5'imi yaparım diye düşündüm.İlk 10 yapmaya üşendim.İşte buyrunuz:
1-)Tetikçiler(Looper)
İksv'nin sayfasında film hakkındaki yazı şöyle:
Yıldızlarla dolu kadrosu, hızlı temposuyla bu bilimkurgu aksiyon filmi daha şimdiden "yeni neslin Matrix'i" olarak tanımlanıyor. Rian Johnson'ın Brick / Asi Gençlik ve Bloom Kardeşler filmlerinden sonra çektiği Tetikçiler, zamanda yolculuğun mümkün olduğu 2077 yılında geçiyor. Yasadışı ilan edilen bu zamanda yolculuğu yalnızca mafya kullanmakta ve ortadan kaldırmak istediklerini geçmişe yollayarak tetikçiler tarafından öldürülmelerini sağlamaktadır. Gelecekten gelen kurbanları öldüren uzman tetikçilerin en iyilerinden biri Joe'dur. Ne var ki, Joe'nun yeni kurbanı, 30 yıl sonradan gelen kendisidir. Hedefini öldüremeyen Joe, bu işi çözmelidir, yoksa kendisi de öldürülecektir.
Fragmanını buradan izleyebilirsin.

2-)Düşler Diyarı(Beasts Of The Southern Wild)
Altı yaşındaki Hushpuppy, Louisiana'daki bentlerin güneyinde dimdik ayaktadır. Onu kıyamet gününe hazırlayan babası Wink esrarengiz bir hastalığa yakalandığında, doğa çığırından çıkar. Hava ısınır, buzullar erir ve tarih öncesi yaratıklardan oluşan bir ordu donmuş mezarlarından kalkar. Şimdi Hushpuppy'nin dünyanın bir ucuna gidip annesini bulması ve evreni tamir etmesi gerekmektedir. Benzersiz, unutulmaz, etkileyici bu kahramanlık öyküsü ve filmin inanılmaz küçük oyuncusu Quvenzhané Wallis Sundance ve Cannes'ın tartışmasız yıldızı oldu.
                                                         Fragmanını   buradan   izleyebilirsin.

                                              3-)NO(No)
Şili'nin askeri diktatörü Augusto Pinochet uluslararası baskılara boyun eğer ve 1988'de kendi başkanlığını referanduma götürme kararı alır. Muhalefet önderleri, "Hayır" kampanyalarını yönetmek üzere Rene Saavedra adında pek iddialı, genç bir reklamcıyla anlaşırlar. Son derece kısıtlı olanaklarına ve diktanın dur durak bilmeyen baskısına rağmen cevval Saavedra ve ekibi oylamayı kazanıp ülkelerini dikta rejiminden kurtarmanın yolunu bulmak üzere cesur bir plan yaparlar. Altın Lale'yi kazanan Tony Manero ve Post Mortem'in ardından gelen bu son filminde yönetmen Pablo Larraín, Pinochet'yle geçen uzun ve zulüm dolu yılların sona erdiği, generalin iktidardan indiği o benzersiz anı yeniden yaşatıyor.
         
                                                         Fragmanını  buradan   izleyebilirsin.
                                               
                                             4-)SEVMEK GİBİ(Like Someone In Love)
Aşk, kaçırılan fırsatlar ve geçişken kimlikler, İranlı auteur Abbas Kiarostami'nin Cannes'da yarışan son yapıtının ana çatısını oluşturuyor. Toskana'da geçen bir aşk öyküsünü anlattığı Certified Copy / Aslı Gibidir'in ardından Kiarostami bu kez Japonya'da, insanı şaşırtan, tuhaf bir ilişki üçgenini gözlemliyor. Eskort kız Akiko ile emekli profesör Takaşi'nin ilk karşılaşmaları pek beklenildiği gibi sonuçlanmaz. Bu ilk buluşmanın arkasından işin içine bir de Akiko'nun maço erkek arkadaşı girince bu üçlünün üstlendikleri roller arzuları, talepleri, yakınlık ihtiyaçları doğrultusunda 24 saat boyunca değişip durur.
                                                        Fragmanını  buradan   izleyebilirsin.

                                             5-)AŞK(Amour)
Aşk, ölüm... Peki arada ne var? Hayatın en zor anlarını beyazperdeye taşıyan Aşk Haneke'ye Cannes'da Beyaz Bant'tan üç yıl sonra ikinci kez Altın Palmiye'yi kazandırdı. Filmin kahramanları Georges ve Anne, seksenli yaşlarını sürmekte olan, birbirlerine çok bağlı, kültürlü, emekli müzik öğretmenleridir. Kendisi de bir müzisyen olan kızları yurtdışında yaşamaktadır. Bir gün, Anne felç geçirir. Aralarındaki sevgi bağı gitgide zorlanırken ölüme hazırlanırlar. Avusturya'nın Oscar adayı ilan edilen bu iç burkan dram, merhametli olduğu kadar acımasız, gerçekçi ve yürek paralayıcı.
                                                        Fragmanını  buradan  izleyebilirsin.

Aslında 29u gibi yazmaya başladığım ama yarım bıraktığım yazı.Tabii belki bu sırada sen gittin bile,izledin filmleri.

31 Ağustos 2012 Cuma

Hellö Alaçatı

Tatil bitti.Hep yazıcam yazamıyorum haydi dedim bugün yazayım.Önce Alaçatı'yı anlatayım istedim.Çeşme Alaçatı'nın yanında sönük kalmış bence.Gerek mimarisi,gerek insanlarıyla Alaçatı sanki bir avrupa şehri çok sevdim.İnsanlar da hep şık,adeta canlı bir podyum.Şimdi gelelim yemek kısmına.Tüm sokaklarda gayet şık ve salaş restoranlar var.Orta ve yüksek fiyatlı restoranlar var ama yüksek fiyatlı restoranlar daha çok.Bir de ben mi göremedim bilmiyorum ama şöyle hemen atıştırmalık bi'şeyler yiyebileceğin fast-food tarzı yerler yoktu.Kumrucu Şevki hariç=)Sakızıyla ünlü olduğu için de çeşitli sakızlı ürünler vardı.Sakızlı lokma bile gördüm.Tektekçi'yi de bi hayli merak ediyordum.İçkileri güzel ama fazlasıyla kalabalık.Aklımda bu kadar şey kalmış..Vee birkaç fotoğraf:




1 Ağustos 2012 Çarşamba

eski şarkı



Güzel bir ağustos ayı olsun.Ay kendimi böyle pozitif düşünce olayına girmiş teyzeler gibi hissettim.Bir de şeyy  ben gidiyorum yaa.Tatil dee tatil tatil de tatiil.Deniz olsun,güneş olsun her ne kadar güneşlenemesem de,kum osun güzel şeyler bunlar.Adiós amigos

29 Temmuz 2012 Pazar



One way or another I'm gonna find ya
I'm gonna getcha getcha getcha getcha
One way or another I'm gonna win ya
I'm gonna getcha getcha getcha getcha
One way or another I'm gonna see ya
I'm gonna meetcha meetcha meetcha meetcha
One day, maybe next week
I'm gonna meetcha, I'm gonna meetcha, I'll meetcha
I will drive past your house
And if the lights are all down
I'll see who's around

One way or another I'm gonna find ya
I'm gonna getcha getcha getcha getcha
One way or another I'm gonna win ya
I'll getcha, I'll getcha
One way or another I'm gonna see ya
I'm gonna meetcha meetcha meetcha meetcha
One day, maybe next week
I'm gonna meetcha, I'll meetcha

And if the lights are all out
I'll follow your bus downtown
See who's hanging out

One way or another I'm gonna lose ya
I'm gonna give you the slip, a slip of the lip or another
I'm gonna lose ya, I'm gonna trick ya, I'll trick ya
One way or another I'm gonna lose ya
I'm gonna trick ya trick ya trick ya trick ya
One way or another I'm gonna lose ya
I'm gonna give you the slip

I'll walk down the mall
Stand over by the wall
Where I can see it all
Find out who ya call
Lead you to the supermarket checkout
Some specials and rat food, get lost in the crowd

One way or another I'm gonna getcha, I'll getcha, I'll getcha getcha getcha getcha
(Where I can see it all, find out who ya call)
One way or another I'm gonna getcha, I'll getcha, I'll getcha getcha getcha getcha
(Where I can see it all, find out who ya call)
One way or another I'm gonna getcha, I'll getcha, I'll getcha getcha getcha getcha
(Where I can see it all, find out who ya call)

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Benim güpgüzel Johnny'm



Bu arada sahne "and they lived happily ever after" adlı filmdenmiş.Merak ettim.İçinde Johnny'ciğimin olduğu tüm filmleri izlemeliyim hastalığım var benim

19 Temmuz 2012 Perşembe

Morrissey=/




Bugün Morrissey konserine gidemememden sebeple güzel morrissey şarkıları dinleyelim,gidemediğimize hüzünlenelim,bi dahaki konserine gidebilmeyi dileyelim.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

çikolatalı kolay sufle


Bakın bakın ne yaptım?Evet yine evde sıkıldığım günlerden biriydi ve evet yine canım tatlı istiyordu.Hemen aklıma sufle yapmak geldi lakin sufle yapmak yürek istermiş öyle bir anlatmışlar ki yumurtanın sarısı ayrı beyazı ayrı ayrı kaplarda karıştırmalar bilmemne.Neyse dedim "bunun kolayı yok mudur?" Ve evde annem sağolsun ona ait yemek kitapları bolluğu olduğu için onlara bakayım derken bir tarif buldum ki şöyledir:

175 gr. bitter çikolata(evet bu gr.'lı ölçüleri ben de sevmiyorum ama tarif böyleydi.El mahkum tartıyla yapmak zorunda kaldım)
100 gr. tereyağ
125 gr. tozşeker
5 yumurta
75 gr un.

Şimdi öncelikle çikolatayı ve tereyağını benmari usulü eritiyorsun.Çikolata güzel güzel erirken 5 yumurtayı bir kapta bir güzel çırpıyorsun.Sonra üzerine elenmiş un ve tozşekeri ekliyorsun.Bunları da 1-2 dk. kadar bi güzel çırpıyorsun.Harcı buzdolabında 15-20 dk. bekletiyorsun.Sonra bu harcı fırın kaplarına döküyorsun.Buzlukta 1-2 saat bekletiyorsun(Gerçi ben bekletmedim buzlukta ama tarifin dediği gibi yazayım)Kalıpları buzluktan alıp oda ısısında 10-15 dk. bekletin.Önceden ısıtılmış 200 dereceye ayarlı fırında  kekin ortası yumuşak kalacak şekilde  10 dk. kadar pişiriyorsun.Veee dışı kek içi akışkan çok güzeeel bir kekiniz oluyoorrrr.

6 Temmuz 2012 Cuma

Editors - You Don't Know Love



klip değişik,evet ama şarkıyı çok seviyorum=)Epeydir dinlememiştim ya ohh ne de güzel oldu

2 Temmuz 2012 Pazartesi

BookCrossing


Sayfalar arasında dolanırken nasıl oldu hatırlamıyorum ama bu siteye rastladım.Bu kitap takasını hep duymuştum ama içinde bulunmamıştım.Ve açıkçası ben pek kitaplarını verebilen biri değilim.Onlar kütüphanede dursun,ben onlara bakayım isterim.Böylesine bir bencilllik var bende.Neysee "bak" dedim "ne güzel adamlar yapıyorr yaa.Sonuçtaa evropaa=)"."Ben de yapayım"dedim.Türkiyede sadece 6 tanecik kitabın dahil olması da ayrı bi olay=).Sonra kitaplığıma baktım.Acaba hangi kitapla vedalaşabilirm diye uzun uzun düşünmeler sonucu "Olasılıksız" kitabını feda ettim.Aslında feda olmuyor,yani gerçekten biri alıp okur heralde.Ama işte kitapları gözü önünde olmasını isteyen biri için pek zor.Bu arada "nasıl oluyor bu olay" derseniz sitede kitabınızı kayıt yaptırıyorsunuz.Size bir numara veriliyor.Kitap kodu gibi.Onu kitabın üstüne yazarsanız ve işte sitenin adını yazıp,gerekli açıklamaları yaparsanız;kitabı alan kişi de siteye o kodu girdiğinde kitabın nerelere gittiğini görebiliyorsunuz.Kitabı alanların kitapla ilgili yorumlarını görebiliyorsunuz.Çok güzel bir sistem.Belki bi yerlerde benim bıraktığım kitaba rastlarsınız=)

24 Haziran 2012 Pazar

TATUTA


Bugün Bandırma'dan geldim ve aslında yol yorgunuyum ama canım sıkıldı ve blogtayım yine.Keşke her gün yazabilsem yaa.Neyse konumuza döneyim.Hem Mezun olmamla,(işsiz,valla daha 1 hafta oldu mezun olalı bu psikolojiye girdim yavaştan yavaştan sanırım=)),hem de yazın gelmesiyle birlikte bende aktivite aramalar başlar.İşte tatuta'yı da böyle aktivite arama zamanlarımdan birinde bulmuştum bikaç sene önce.TATUTA Buğday(Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği)nin bir kuruluşu.İsterseniz tarıma destek sağlamak için bağışta bulunabilir veya benim arzu ettiğim gibi gönüllü olabilirsiniz.Siteye girince Türkiye'de tatuta'ya bağlı olan çiftliklerin gösterildiği bir harita çıkıyor karşınıza.Önce derneğe 60 tl vererek üye olmanız gerekiyor.Bunu isterseniz banka yoluyla isterseniz de taksimde bulunan gençtur aracılığıyla yapabilirsiniz.Bu ücret 1 yıl boyunca istediğiniz çiftliği ziyaret etme imkanı sunuyor.Geçenlerde bu bi'kaç sene önce bulduğum siteye yine girdim,nereden aklıma geldi bilmiyorum.Ve yurtdışından ülkemize gelen tatuta gönüllülerini gördüğümde kendime dedim ki "yurtdışındakilerin ülkemdeki faaliyetlerden benden daha çok haberi oluyor yahu!!" ve şimdiye kadar onların tee nerelerden gelip de benim gitmemiş olmama üzüldüm.Lafın kısası bence gidin,görün.Hem gönüllülük güzel şeydir,hem de uluslararası bir arkadaş topluluğuyla daha önce hiç bulunmadığınız bir ortamda belki de bi'şeyler ekip,biçeceksiniz,hayvanları besleyeceksiniz=)Umarım ben de giderim ve nasılmış anlatırım...

19 Haziran 2012 Salı

nostaljik


Küçükken  bence herkeste vardır bu yaratıklardan.Aslında tipsizlerdi  ama  şirinlerdi=)O renkli saçlarını tarakla tarardım.Ne akımmış arkadaş.Düşünsene küçücük çocukların elinde bu yaratıklar=))Eyy gidii...

13 Haziran 2012 Çarşamba

mezunum da mezunum



Cumartesi günkü kep töreniyle resmen mezun olacağım a dostlar.Öğrencilik hayatının son bulacağı düşüncesi(en azından master yapana kadar)çok ilginç ve hüzünlü.Sanki boşluğa düşmüşüm gibi,bir daha sınav yok arkadaşlarla  sınav öncesi çalışmalar,sabahlamalar yok.Şimdi sırada para kazanma telaşı var,takım elbiseli insanlar içinde var olma mücadelesi var,belki de ayağını kaydırmaya çalışacak insanlar var.Şimdi hayata atılma zamanı ama hala büyüyemedim bence.Onu nasıl yapsak,bilemedim=)Ama yine de kendi ayakları üstünde durma düşüncesi çok güzel.Öğrencilik hayatım boyunca ufak tefek işlerle bunu yapmaya çalışmıştım ama artık kendine ait devamlı bir gelirin olması düşüncesi kulağa hoş geliyor,tabii iş bulabilirsem=)

1 Haziran 2012 Cuma

Redd'den yine güzel bir albüm,güzel şarkılar



Redd'i seviyorum;hem müzik olarak hem de düşünce olarak farklı bir duruşları var.Albüm kapağı da çok ilginç yaldızını kazıyınca alttan canavarlar,kötülükler çıkıyor.Çok anlamlı değil mi??

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Beetle juice,beetle juice,beetle juice



Geçenlerde canım beter böcek izlemek istedi,evet öyle arada istiyor.İzleyince diyeceksin ki böyle tuhaf bir film olsaa olsaa kimin olurr?Tabii ki tim burton'cığımın.Eski bir film olduğu için bazı efektler basit gelebilir ama güzeldir,candır beter böcek.Fırsat bulduğunda izlemelisin.3 kere beetle juice deme,aman diyeyim.Ben de finallere çalışayım.Zaten çalışmam gerektiğinde bloga yazıyorum.Böyle ters biriyim.Neysee sevgileerr...İzle,bak.

17 Mayıs 2012 Perşembe

uyuyan güzel


Bak aklıma geldi,geçen ben buna gittim ama benim gittiğim kremlin balesinin uyuyan güzel'iydi.Bu da güzel tabii.İzlersin belki diye videosunu koydum.Ama mutlaka canlı izlemelisin.Onlar insansa ben neyim burada diyebilrsin.Hem zıp zıp zıplamalarını,hem de inceeecik vücutlarını gördükten sonra.Ama deme öyle,boşver.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Hakan Günday-Azil


Epeydir yazmadığımı farkettim hatta epeydir bloga girip bakmadım bile.Son sınıf psikolojisi kötü şey arkadaş.Dertliyim.Neysee geleeeliim kitaba.Hakan Günday'ın kitaplarından birini okumadığım için büyük eziklik içerisinde olduğum günlerden biri=)şaka bi yana gerçekten merak ediyordum tarzını ve üslubunu.Konuyu dağıtmayayım=)İşte yine kabalcı'da dolanırken ki en sevdiğim yerdir=)Gözüme "Azil" ilişti.Kitabın kapağında "deha ile delilik arasında seyreden bir hayat" yazıyordu.Arka kapağında da "Azil,içinizdeki derin uçuruma,düşünme,fark etme ve görme uçurumuna düşmek için bir fırsat.Ayaküstü düşebilirseniz ne ala(şapkalı düşün).Aksi takdirde Hakan Günday'ın bir sonraki romanını bekleyeceksiniz." Laan dedim n'oluyor(affedersin.) nasıl kitap ki bu böyle derkeeen kitap gerçekten o kadar ilginç ki,baş kahramanın deli mi yoksa dahi mi olduğunu tam çözemedim.Baş kahramanın davranışları oldukça tuhaf lakin öte yandan söyledikleri sözler bi o kadar mantıklı.İçerisinde çok doğru cümle,evet çok mantıklı dediğim yerler bolca vardı ama işaretlemediğim için unuttum.Tüm bunların yanısıra benim moralimi bozdu.Kitabı hep suratım asık okudum ama bitirmeyi isteyecek kadar da gizemli,bırakamadım yani.Biraz karanlık bir kitap.Ama hakan günday'ın üslubunu çok beğendim.Mesela şu bana çok ilginç geldi,"...pencereye parmaklarının dizi ile vuruyordu."Bunun gibi bana değişik gelen cümleler de var.Bir hakan günday romanı daha okur musun,derseniz hemen sonrasında değil ama arada başka bir kitap okuduktan sonra olabilir=).Çünkü her ne kadar moralimi bozsa da Hakan Günday'ın diğer kitaplarını da merak ediyorum

9 Nisan 2012 Pazartesi

Project Glass: One day...Bir google yazısı=)

Google'ın art project'inden sonra en iyi ve  bence yılın icadı olacak projesi.Zaten epeydir varolan Google sevgim bu yenilikçi ve değişik çalışmalarıyla daha da artıyor.Ve bu girişimciliği sayesinde sıradan bir arama motoru olmaktan yıllar öncesinde kurtuldu.Kendi programlama dili olan GO'nun 1. versiyonunu çıkardı geçenlerde.Bu linkten programlama diliyle ilgili bilgi bulabilrsiniz.Google'ı sevmemin en önemi nedeni yurtdışındaki ofisleri olabilir tabii=)Mesela;


2 Nisan 2012 Pazartesi

çilek cüzdan


Epeydir yazmadığımı farkettim az önce.Bu süre içinde Bursa'ya gittim geldim,ielts sonucum açıklandı,seminere gittim..falan filan.Neyse bunlardan banane diyeblirsiniz=) o yüzden burada paylaşmak isteyip,unuttuğum bir şeyi,(tesadüfen bilgisayardaki resimlerde görünce)paylaşayım dedim.Karşınızdaa keçeden çilek cüzdan.Uzuun uzun zaman önce Eminönü'nden kırmızı yeşil ve kahverengi kare şeklindeki keçeleri,yinee uzuuun uzun zaman sonra çilek yapmaya karar vermemle başladı herşey.Tabii ilk deneme olduğu için yamukluklar oldu önce kağıda çileğin gövdesini ve sapını çizdikten sonra makasla kestim.Cüzdan olacağı için iki yüzü olacaktı.Bu iki yüzü birbirine (sanırım yün iğnesiydi)iğne yardımıyla yeşil yün iple diktim.Yeşil keçeden kestiğim saplarını ise  silikon tabancasıyla yapıştırdım.Üstündeki sarı noktalar ise kumaş boyasıyla fırça yardımıyla noktacıklar yaparak oldu.Halen daha  fırsat bulup fermuar dikememiş olsam da cüzdan olmaya az kaldı diyebilirim=)İştee böyle,bu acemilik işi tabii,ileride daha düzgünlerini yapacağımı umarım.Bir de fotoğraf tersten olmuş=)

19 Mart 2012 Pazartesi

Sıcak Sıcak IELTS bilgisi...

Cumartesi günü girdiğim IELTS hakkında,aklımda kalanlar(eğer girmeyi düşünen varsa):
1.)Sınav,listening ile başlıyor.Listening  4 bölümdü.Bu bölümleri ki bazıları birbirinden farklı bölümler,bazıları da birbirinin devamı olabiliyor;cevaplarken çok dikkatli olmanız gerekiyor.Gerçekten bazı bölümlerde ne dediği anlaşılırken,bazılarında kaçırmış olabiliyor insan.Bunun için IELTS'e başvurduğunuzda size mail olarak gelecek ROAD TO IELTS adlı sınava hazırlık sitesinden çalışmanızı tavsiye edebilirim.Sınav yapısını görebilmek için güzel oluyor.Ayrıca bunu dışında BBC dinlenebilir=).Ben kısa sürede hazırlandığım için,çok fazla olmasa da elimden geldiğince izlemeye çalıştım.Soru tarzı ise boşluk doldurma,çoktan seçmeli gibi hepsinden vardı.40 dakika listening bölümü.30 dk.sı dinlemek ve soru kağıdına cevapları yazmak için 10 dk.'sı ise cevapları,cevap kağıdına geçirmek içinmiş.
2)Hemen listening'ten sonra ise reading bölümü bu bölüm 3 bölümden oluşuyor.Her bir bölümde 2 sayfalık reading parçaları var.Her bölümden sonra da yine listening'teki gibi çeşitli soru tiplerinden sorular var.Bunun süresi ise 60 dk.Ama 60 dk. diye yayıla yayıla yapmamak gerekiyor=)Çünkü okuma parçaları o kadar uzun ki zamanınız anca yetiyor.Bu bölümde ekstra bir 10 dk. yok cevapları cevap kağıdına geçirmeniz için ona göre de zamanı ayarlamak gerekiyor.Reading için benim zildeğim yönetm ve çoğunlukla yapılması gerektiği söylenen yönetm şuydu:Önce sorulara bakıp soruda ne istiyorsa,ona göre okuma parçasından buldum.Zaten tüm cümleleri okuyacağım diye çabalarsanız zamanınız yetmez.
3)Ve yine ara verilmeden wrting kısmına geçiyoruz.Burada da süremiz 60 dk.İki bölümden oluşuyor.Öncelikle 150 kelimeden az olmayacak bir grafikle ilgili yazı yazmanız isteniyor.İkinci bölümde ise bir  konu veriliyor ve o konu hakkında 250 kelimeden az olmayacak bir yazı yazmanız isteniyor.Kendimce bi'şeyler yazdım ama bakalım n'olacak.Hiç writing çalışması yapamamıştım.Burada tabii mümkün olduğunca yzınızı süslemeniz de çok önemli dilbilgisine de dikkat edilmeli.O streste edebilirseniz,edin yani=)Ve sınavın 1.aşaması bitiyor;hayırlı uğurlu olsun=)
4)Şimdi speaking kısmı.Speaking kısmı aynı gün olamayabiliyormuş.Yazılı sınavdan bir hafta önce veya sonra bile olabiliyormuş,zaten tarihi alırken ona göre alın diye de uyarıyor sitesinde.Benimki neyse ki o gündü.Gitmeden önce internette ne gibi şeyler soruyorlar diye de araştırıp,gittim.Şansıma çok sıcakkanlı biri denk geldi.Önce kendinden bahsediyorsun.İşte okuyor musun?Ne okuyorsun?Daha sonra bir konu açıyor ve o konu hakkında konuşturuyor seni.Hatta sonra konu konu açıyor=)Muhabbet o konuya nasıl gelmiş anlamıyorsun=)Ama dikkat edilmesi gereken bi husus da sanırım sabit durmak.Döner sandalyelerde dönmeden duramayan biri olarak,adamın dikkatini çektim sanırım.O bakınca azcık durmaya çalıştım.Neyse yani hiç dilbilgisi hatası yapmayayım,aman da çok düzgün konuşayım diye takmayın.Çünkü bence önemli olan karşındakinin ne söylediğini anlamak ve fikrini anlatabilmek.Yani bence önemli olan bu olmalı=)
         İşte böyle geçti,bakalım n'olacak=)Şu sitede de püf noktalar var: http://halukhoca.net/2009/08/ielts-ielts-sinavi/
Kitap olarak da:Nüans yayıncılık-101 helpful hints for IELTS, Pelikan Yayıncılık-Cesur Öztürk-BUILDING SKILLS FOR PROFICIENCY(Dilbilgisi için)

 

13 Mart 2012 Salı

"ZAMAN AŞIMI"


Sivas Katliamı Belgeseli(Can Dündar).
Göz göre göre cayır cayır yanan değerli insanlar..
Zamanında göz yumulan,şimdi de zaman aşımı denerek unutturulmaya çalışılan bir katliam..
Kötülerin hep kazandığı,yaptıklarının her zaman yanına kaldığı bir dünya.
Ama biz hep anlatalım,hep anlatalım ki unutulmasın.
Ve umalım ki  bu yaşananlardan,bunları yapanlardan,göz yumanlardan tarihte utanılarak bahsedilsin.

24 Şubat 2012 Cuma

Midnight In Paris


Vizyondayken izleyemediğim Woody Allen filmi.Parisli,sanatlı,sihirli bir film.Çok şeker

20 Şubat 2012 Pazartesi

Ah be Dali...



Dali'yle ilk tanışmam küçükken kabalcıda bu tablosunu görmemle olmuştu.Deliliğinden ya da dahiliğinden olsa gerek,resimleri bana birçok insana olduğu gibi hep sıradışı gelmiştir.Tophane'deki sergiye gittikten sonra biraz daha merak ettim sanırım yaşamını.Ve wikipedia'da politik görüş kısmını gördüğümde şaşırdım ve kızdım Dali'ye.Neden mi?
"

Salvador Dalí'nin sanatçı olarak varoluşunda politika çok önemli bir yer almıştır. Sürrealizmin kurucusu troçkist André Breton yanlısı olarak başladığı sanat hayatına, ilerki dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir.

Gençliğinde anarşist- komünist yazıları keskin çıkışları olan derin bir kavrayıştan ziyade okuyucuyu şok etmek üzerine odaklanmıştır. Bu yıllarda Dadacı etki görülür. Dali büyüdükçe troçkist André Breton etkisindeki sürrealist hareketin etkinliğinin artmasıyla sürealist olur.

İspanya iç savaşı başladığında, Dali savaşmaktan ve bir grubun yanında yer almaktan uzak durur. Benzer şekilde, İkinci Dünya Savaşında George Orwell, Dali'yi "Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmakla" eleştirmiştir. Yıllar sonra o dönemini Dali "Avrupa savaşı yaklaştığında tek düşündüğünün tehlike daha da yaklaştığında tıkılabileceği fırını güzel bir yer bulabilmek" olduğunu belirtmiştir. II. Dünya savaşı sonrasında Katalonya'ya geri döndüğünde, Franko rejimi ile yakınlaşmıştır. Bazı sözleri Franko rejimine destek vermiş, Franko'yu İspanyayı yokedici güçlerden temizlediği için teşekkür etmiştir. Bu dönemde Katolik inanca dönmüştür. Ayrıca Franko'yu çıkardığı idam hükümleri için tebrik etmiştir. Ayrıca kişisel olarak da Franko ile tanışmış ve Franko'nun ninesini resmetmiştir. Franko'ya karşı hislerinin samimi mi yalancı mı olduğunu belirlemek imkânsızdır. "

Belirlemek imkansızdır demiş ama yalancı olsa bile ilginç,tarihteki en büyük faşistlerden biri olan Franko'ya bu denli yakınlık...Eğer bu yazılanlar doğruysa tabii.

14 Şubat 2012 Salı

Taa taaamm




İşte elcağızlarımla yaptığım yavrularım,ama hepsini canice yiyeceğimm=)

12 Şubat 2012 Pazar

the help


"Duyguların Rengi" aynıdır aslında bunu inkar eden ırkçı insanlara rağmen.1960larda Amerika'nın Missisipi eyaletinde yaşayan siyahi insanlara yönelik,klu klux klan tarafından yapılan ve bazı vatandaşların da desteklediği ırkçılık,kadınların ortak sorunları gibi konuların anlatıldığı dramın içine bir tutam neşe katılmış güzide film.Özellikle filmdeki kadınların hizmetçilerine iyi davranmayıp,Afrika'daki çocuklara yaptıkları sözde yardım sahnelerinin konulması ne kadar ironik,çelişkili.Alın size bir 60'lar Amerika'sı.O zamanlarda orada bulunmuş bir tanıdığımın anlattığına göre otobüslerde bile siyahi insanların beyazlardan ya farklı otobüslerde ya da en arkada belli yerlerde oturtulduğunu söylemişti.Kölelik belki çok eskide kalmış gibi görünüyor olabilir ama bu sadece görünen yüzü.Artık köle olmayan var mı?Yarın sevgililer günü;tek taş reklamları günlerdir dönüyor.Kölelik demişken O taşı çıkarmak için,saatlerce çalışan yüzlerce köle ve dünyanın başka yerinde binlercesi.Herkes çalışıp kazanıyor parasını diyorsanız,bir daha düşünün.İçinizde fark edemediğiniz bir köle var,herkeste olduğu gibi.

8 Şubat 2012 Çarşamba

isteyene amsterdam yazısı


Saat olmuş gecenin 3ü ve ben keçeden çilek cüzdanımı yaptıktan sonra sıkıntıdan ne yapacağımı bilemeyip geldim yazayım dedim.Konumuz:Amsterdam.Gittim,gördüm,yendim.Amsterdam'ı yendim İstanbul'la,evet.Şehir güzel,şehir nezih ama şehir çok sakin be olum.Ya şimdi dikkatini bu mu çekti diyeceksin ama umumi tuvalet yok.Neyse çok iğrenç bir konuya girdim,hemen çıkayım.Mağazalarını görünce anladım ki hepimiz birer kazız.Yolunmalık.Tamam bazı şeyler pahalıydı ama genel olarak burada o fiyata bulamayacağın bir sürü güzel şey vardı.Sadece Van Gogh müzesine gidebilmiş olmama rağmen,anladım ki bir müzeler şehri.Kahvaltılık olarak da bizim ballı,reçelli kahvaltımızı bekleme tabii.Sandviç,kek filan.Ulaşım bana pahalı geldi.Mesela bir tramvaya biniyorsun,2.70€.Ama şehirden şehire giderken tren fiyatı daha uygun en azından Rotterdam için gidiş-dönüş 15€.Sonra RedLight var tabii.Kırmızı ışıklı vitrinlerde ablalar MAL gibi sergileniyor.Gayet rahat poz veriyorlar filan.Gelelim meşhur kanallarına.Burada da dikkatimi çeken şey kanallardaki evlerinde yaşayan mutlu mesut insanlar.Mutlu mesut insan demişken kasaya gelince merhaba deyip,gülmeyen bir insanoğlu görmedim; suratsız suratsız dolaşırken ben..Bir de burnunuza gelecek bir yanık lastik kokusu kıvamında bir koku olacak.İşte o koku,o kokuymuş.Çiçekçide bile rastladım.Ondan kaynaklanan bir mutluluk olduğunu düşünüyorum insanlardaki mutuluğun,dinginliğin.Vee heineken.Meğer ne güzel biraymış.İşte böyle sakin makin ama gidilip,görülesi.Gönül ister ki böyle bir sürü yeri göreyim,yazayım.Orası hep kısmet işte.Yaa bir de yuvarlak peynirleri var,nasıl unuturum.Benim gibi boğazına düşkün insan.Hediyelik olur yani çeşit çeşit yuvarlak peynirler.Bir ismi var ama unuttum.Cahilim.

5 Şubat 2012 Pazar